18 Mayıs 2014 Pazar

Ütopya - Thomas More

ÜTOPYA
Orjinal Adı: Oυτοπία
THOMAS MORE
Çevirmen: Necmiye ULUSOY
Bordo Siyah Yayınları
Eylül 2011
Orijinal İlk Basım: 1516
158 Sayfa

AFD:
     Ütopya... İsmini duymayan ve ne anlama geldiğini bilmeyen yoktur sanırım. (Şu anda bu tezimi çürüten bir arkadaşım yanıma gelmesine rağmen istisnalar kaideyi bozmaz diyerek devam ediyorum) Yunanca bir kelime olmasına rağmen Türkçe'de olduğu gibi hemen hemen tüm dillerde aynı anlamda kullanılmaktadır. TDK Ütopya'yı "Gerçekleştirilmesi imkânsız tasarı veya düşünce" olarak açıklamış. Thomas More ise Yunanca'da yer anlamına gelen "topos" sözcüğün önüne iyi anlamına gelen "eu" ve yok anlamına gelen "ou" takılarını birlikte çağrıştıran bir hece getirmiş, böylece aynı anda "iyi yer" ve "yok yer", yani "olmayan yer" anlamını taşıyan bir tür cinas yaparak Ütopya (ουτοπία) kelimesini oluşturmuş ve ona yüklediği anlam ile tüm dünya dillerinin ortak kelimesi yapmıştır.

    Yıllar yılı anlamını bildiğim, yeri geldi mi kullandığım bir kelime olmasına rağmen bu kelimeyi bu kadar özel kılan kitabın konusunu; kırıntılar halinde oradan buradan duyduğum, okuduğum bilgiler sayesinde az çok bilmekle yetinmiştim. Sonunda hayatımdaki bir eksikliği daha giderdim diyebilirim. Bu okumamla öğrenmiş olduğum bilgilerden biri de Ütopya'ya adını veren eser Thomas More'un olmasına rağmen bilinen ilk ütopik eser Platon'un Devlet'iymiş.

  Ütopya'da More, Felemenk (Hollanda-Belçika) diyarında tanıştığını belirttiği Raphael Hythlodeus'un anılarını, düşüncelerini bize aktarıyor. Ütopya iki kitap(bölüm) olarak yazılmış.
  İlk kitapta; büyük kaşiflerle birlikte yılarca keşif gezilerine katılan Hytlodeus yaşadığı, gördüğü ve düşündükleriyle "İdeal bir insan ve ideal bir devlet yönetimi nasıl olur?" sorularına bazı açılardan cevaplar veriyor.  Kralların halkın refahından çok kendi çıkarlarını nasıl düşündükleri, kralın yanında bulunan danışmanların doğruyu söylemek yerine nasıl yalakalık adına kralın her dediğine evet dediklerini, hırsızlıkları, gelir eşitsizliğini, ceza mekanizmasını, dini duyguların nasıl istismar edildiğini ve benzerleri ile nasıl başa çıkılabileceğini anlatıyor.
  İkinci kitapta More;  Hytlodeus'un Güney yarım kürede bir rastlantı sonucu bulduğu Ütopya adasını, yönetim görevlilerini, toplumsal ilişkilerini, dış ülkelerle ilişkilerini, askeri ve dini düzenini, kölelik ve evlilik geleneklerini bizlere aktararak Ütopya adası üzerinden "İdeal Devlet"in nasıl olması gerektiğini anlatmış.

  Ütopya ile değerli bir düşünürün "İdeal Devlet" tanımına şahit oluyoruz. Ama bu "İdeal Devlet"i kurmak, yönetmek bizde bulunan insani! duygularla imkansız olduğundan da "Ütopik". More kitabın sonunda "Hytlodeus'un söylediklerinin tümüne katılmadığımı itiraf etmeliyim; bununla birlikte Ütopya ülkesinde bulunan pek çok şeyin kendi ülkemizde de bulunmasını çok arzu ettim. Bu da bir gerçek." diyerek, "İdeal Devlet" düzeni olarak kurguladığı Ütopya adasında uygulanan kuralları kendisinin bile tam anlamıyla kabul edemediğini dile getirmiştir. 

   Kitabı tavsiye eder miyim? Kesinlikle herkesin tavsiyeye gereksinim bile duymadan okuması gereken bir eser olduğunu düşünüyorum. Daha önceden bilseydim, orijinal dili Latince'den çevirisi olan Kabalcı Yayınları baskısını tercih ederdim. Eğer elinizde kitap yoksa siz öyle yapın. Ütopya'dan sonra adını sık sık andığımız Platon'un "Devlet"i ve Ütopya'yı okurken instagramda yapılan "Erasmus'un Deliliğe Övgü'sü Thomas More'a ithafen yazılmıştır" yorumu üzerine Deliliğe Övgü en kısa sürede okunacak kitaplar listeme girmiştir. Zira More'un hayatı oldukça ilgi çekici. 

Altı Çizilesi:
   Kelimelerle oynamak meseleyi değiştirmez.

   Mutluluk, insanın tabiatından ödün vererek mi yaşamasıdır?

   Krallar kendilerini barış sanatının faydalarından çok , savaş meselelerine adamışlardır.

   Yaşamak için çalmaktan başka şansı olmayan kişi, cezası ne kadar ağır olursa olsun çalardı. Bu konuda sadece İngiltere'nin değil dünyanın büyük bölümündeki hükümetlerin, hasta ruhlu okul müdürleri gibi davrandıklarını söyledim ve "Öğrencilerini eğitecekleri yerde, cezalandırıyorlar. Hırsızlara bu tür korkunç cezalar verileceğine, onlara geçimlerini sağlayacak iş olanakları sağlansa ve insanlar kelleleri pahasına çalmaya muhtaç edilmese çok daha iyi olur" diye ekledim.

  İnsanları kötü eğitim almaya mahkum ederseniz, bebekliklerinden itibaren ahlaklarının bozulmasına izin verirseniz ve daha sonra da bu eğitim sonucu suça itildiği için onları cezalandırırsanız, bizzat kendinizin hırsız yaptığı insanları cezalandırmaktan başka bir şey yapmamış olursunuz.

   Platon der ki, "filozoflar kral, krallar filozof olursa devlet mutlu olur"

  ...kral bir davada ne kadar haksız olursa olsun, onu haklı çıkarabilecek bir yargıç her zaman bulunabilecektir. Başka yargıçlarla çelişmişmiş, mevcut bütün iddiaların tersini savunmuşmuş, mahkemeyi kendi tarafına çekmişmiş hiç fark etmez. Değişik yollarla, adaletten yana karar verir gibi görünüp kralın lehine kararlar alabilir. Fakat, böyle yapıldığında, yargıçların hepsi farklı fikirde olacağından toplumda bir tartışma alır yürür. O zaman kral, yasaları kendi çıkarlarına göre sonuçlandırıp kestirip atmanın yollarını arar. Karşı çıkan yargıçlar korkutulur ya da makul bir şekilde ikna edilir ve bu şekilde oyuna getirilen yargıçlar kurulda korkusuzca kralın lehine olacak kararlarını açıklamak zorunda kalırlar. Hüküm bir kez kraldan yana verildi mi işi hukuki kılıfına uydurmak kolaydır. Ya adaletin kraldan yana karar vermek durumunda olduğu söylenir, ya  yasalarda bunu ima eden sözler bulunur ya da yasalara zorlama manalar kazandırılır. Kralın otoritesi dışında her şey işe yaramaz hale getirildiğinden, kralın tartışılmaz üstünlüğü, ki bu üstünlük yasalarında üzerindedir, ortaya çıkar.

   Platon, tüm bilgeliğiyle halkların mutlu olmasının tek koşulunun özel mülkiyetin ortadan kaldırılması olduğunu görmüştü. Toplumda bir kez özel mülkiyet oldu mu, insanlar en fazla özel mülkiyeti elde edebilmek için bütün yolları, diğer insanları yoksul bırakmak pahasına denerler ve bu da bir kısım insanın zengin, diğerlerinin de yoksul olmasına sebep olur.

    ...yasalardaki cümleler halkın anlayacağı bir dilde yazılmamışsa bu yasalar halkın bütününün değil, bir kısım insanın yararına yapılmış demektir.

    Boş ve yararsız işlerle uğraşan o asilzade, kuyumcu ya da benzer meslekleri icra eden kişilere cömert davranan, fakat emeklerine gereksinim duyduğu kömürcü, nalbant ya da çiftçiye ilgi göstermeyen hükûmet adaletsiz ve nankör değil midir?

   ...kibirlilik, mutluluğu daha çok başkalarının sefaletiyle ölçer ve küçümseyebileceği yoksullar olmasa tanrıçalık mertebesiyle bile tatmin olmaz. Kibirli insan kendi mutluluğunun, başkalarının talihsizlikleriyle bir aradayken daha da arttığı düşünür; insanlar servetlerini sergileyerek kendilerini daha güçlü hissederler.



Kitabın Tanıtımından: 
   Ütopya, yorumları hâlâ birbiriyle çelişen, birbirini tamamlayan bir politik ekonomi klasiğidir. Karşımızda, o dönemde keşfedilmiş "Yeni Dünya'yı cennet olarak tasvir eden ikinci bir Platoncu "devlet" modeli mi vardır, yoksa Thomas More, dönemin İngilteresine bir reform taslağı mı sunmak istemiştir? Ütopya'nın, ideal bir devlet tasarımı sunduğu görüşünden İngiliz emperyalizminin ilk taslağı olduğu görüşüne kadar çok sayıda 'okuma' düzlemi iç içe geçer burada. Ama metin, her şeyden önce mizah yeteneği yüksek bir yazarın edebiyat örneğidir de. 

   Ütopya: Hayal gücünü kaybeden toplum yarınsızdır.

18.05.2014 tarihinde farklı sitelerde "Ütopya"yı en uygun fiyatla satan kitap satış siteleri:
Arkadaş 10,35 TL 
D&R 10,48 TL
Kabalcı 10,50 TL
PTTKitap 10,50 TL
İdefix 11,25 TL 
Pandora 12,00 TL

Thomas More Hakkında: 
wikipedia.org

   7 Şubat 1478'de, Londra'da doğmuştur. Babası dönemin önemli bir yargıcı olan Sir John More'dur. Eğitim için Oxford Üniversitesi'ne girdi. Oxford'da geçirdiği 2 yılda yazmaya başladı. Antik Yunan ve Latin edebiyatına ilgisi de bu dönemde oldu. Daha sonra Londra'ya geri döndü ve 1496 yılında hukuk öğrenimi görmeye başladı. 1501 yılında avukat oldu. Hukuk öğrenimi gördüğü yıllarda manastır yaşamı yaşamakta ve bir rahip olmak isteğiyle yanıp tutuşmaktaydı. Yine de zamanla bu duygusu söndü ve ruhu ülkesine hizmet etmek isteğiyle doldu. Bunun üzerine 1504 yılında parlementoya girdi. Bu sıralarda ünlü Hollandalı yazar Erasmus ile olan arkadaşlığı iyice gelişti ve Erasmus 1509'da basılan ünlü eseri Encomium Moriae`yi (Deliliğe Övgü) Thomas More'a adadı. 1517'de Kral'ın hizmetine girdi. Giriştiği başarılı bir diplomatik görev ardından şövalye unvanı verildi ve yardımcı veznedar ilan edildi. Kralın kişisel danışmanı olarak kariyeri parlamaya devam etti. 1525'de Lancaster Düklüğü'nün bakanı oldu. Kral Henry VIII'in evlilikleriyle ilgili konularda ona yeterince yardım edemeyen Lordlar Kamarası başkanı Kardinal Wolsey'i istifaya zorladıktan sonra yerine Thomas More'u Lordlar Kamarası başkanı ilan etti. Başlarda Kralın düşüncelerini paylaşan More, zamanla Kralın protestanlığa olan artan ilgisi ve kiliseye olan negatif düşüncelerinden rahatsız oldu. Kişisel olarak protestanlığı sevmiyor ve doğru bulmuyor, dönemin katolik kilisesini benimsiyor ve önemsiyordu. Protestanlığı eleştiren kitaplarıyla Kral ile olan ilişkisini gerdikten sonra 1531'de Kral'a bağlılık yemini etmeyi reddetti. Daha sonra hastalığı bahane ederek 1532'de görevlerinden ayrıldı. 1533'te Anne Boleyn'in İngiltere Kraliçesi olarak ilan edildiği taç giydirme törenine katılmayı reddedince şimşekleri üzerine çekti. Yalan davalar ve dedikodular başladı. Parlementonun Anne Boleyn'i İngiltere'nin kraliçesi olarak ilan edebileceğini kabul etmesine rağmen, bağlılık yemini etmeyi reddetti zira bu Papa'ya karşı bir davranış olurdu. Bu yüzden tutuklandı. Daha sonraları Kralı kilisenin başı olarak görmediği için ölüm cezasına çarptırıldı. 6 Temmuz 1535'te idam edildi. Ölümünden 400 yıl sonra, 1935’de Papa Pius XI tarafından aziz ilan edildi.
Kaynak: wikipedia.org

Thomas More Kitapları:
Kral III Richard'ın Tarihi (1513-1518)
Ütopya (1516)
Tyndals'ın Yanıtlarına Tekzip (1532)
Savunma (1533)
Fatih (1533)

4 yorum:

  1. bu ders diye okutuluyor.
    çok beğenmiştim ben de beyaz kitaplık.
    kelimeyi araştırırken rastlamıştım kitaba zaten.

    :))

    YanıtlaSil
  2. Çok eskiden okumuştum bu kitabı. Hatırladığım kadarıyla inanç hürriyeti konusunda hristiyanlık lider olmak üzere bütün dinlere özgürlük verelim, hiçbir dine inanmayanları önce inanmaya zorlayalım olmadı öldürelim gibi bir düşünceyi savunuyordu. Bu ne biçim bir eşitliktir iyi ki de sosyalizmi savunanlar bu kitabı örnek almamış diye düşünmüştüm. Neticede güzel kitaptı her söylediğine katılamasam da. :)

    YanıtlaSil
  3. varmı böyle bir yer bir ara ismini hatırlayamadığım tv dizisinde adını duyardım...

    YanıtlaSil
  4. çok çok iyi , çok uzun zaman önce okumuştum sanırım ...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...